Cemevi gerçeği
Kurulan Hükümetin programında cemevlerine bir statü tanınacağı açıklandıktan sonra Cemevleri ile ilgili tartışmalar yeniden başladı. Cemevleri nedir, ne değildir? İbadetteki, Alevilikteki, İslam’daki yeri nedir, ne değildir? Cemevleri ibadethane midir, zikirhane midir? Bütün bu sorular yeniden ortalığa dökülmeye başladı. Gerçi bu hükümetle birlikte bir de “irfan merkezi” tartışmaları başladı.
Akademisyen Mahir Polat dostumuz cemevleri mimarisi ile doktora tez çalışması yapıyor, çalışma henüz tamamlanmamış. Kendisinin birkaç yerde sunumunu izleme şansım oldu. “Cemevlerini hangi statüde ele alıyorsunuz, sizce ibadethane midir, değil midir? Bunu neye göre belirliyorsunuz?” sorusuna şöyle cevap veriyor; “Araştırma için gittiğim Alevi köyünde tek bir soru soruyorum, ‘Siz nerede ibadet ediyorsunuz?’ Bu soru karşısında gösterilen mekan benim için ‘ibadethanedir’.”
Aslında bu kadar basittir, geniş tahliller yapmaya, hangi statüyle bu işi tanımlamaya çalışmak için aylarca çalıştaylar yapmaya, yıllarca tartışmalar yürütmeye gerek yok. İnanç, ibadet beyana dayalıdır. Kişi, kişiler, topluluk neye inandığını, nerede inandığını beyan ediyorsa onun için o ibadettir, ibadet ettiği mekanda ibadethanedir. Bunu tartışmak ve yok saymak, ona farklı bir statü, isim belirlemeye çalışmak kimsenin haddine değildir.
Alevi köylerinde, yerleşim yerlerinde yüzyıllardır ibadet edilen mekanlar vardır, bu mekanlar bölgelere göre değişiklik arz edebilir. Alevilerin cem yaptıkları yerler, bağımsız soyut ve sadece ibadet esnasında açılıp sonra kapatılan mekanlar değildir. Yaşamın içinde ve içinde yaşanılan mekanlardır. O yüzden cem yapılan mekanlar kimi zaman o köyde yaşayan Pir’in evidir. Kimi zaman daha öncelerde yaşamış bir Pir’in evidir. Cem yapılan evlere Pirevi, Meydanevi, Büyükev, Tarikatevi gibi isimler verilebilmiştir.
Kentlere göçle ve kentlerdeki Alevilikle birlikte bu ibadet mekanları tek bir isimle anılmaya başlanmış ve buralara cemevi denilmiştir. Köylerdeki yaşamların kentle benzerlikler arz etmesiyle birlikte köylerde de kentlerdeki gibi bağımsız cemevleri yapılmaya başlanmıştır.
Cemevleri mimarisi konusunda çalışma yapan akademisyen dostumuz Mahir Polat yüzlerce yıllık bir çok cemevi tespit etmiş ve mimari özelliklerini ortaya çıkartmış. Ben de kendi bölgemden dolayı yüzlerce yıllık cemevlerinin varlığını bilen birisiyim. Dolayısıyla cemevleri yenidir, eskiden böyle bir şey yoktu gibi saçmalıklar inkardan başka bir şey değildi. Ancak bu isim yeni kullanılmaya başlandı denilebilir.
Cemevi ismi oturmuş, kabul görmüş bir isimdir. Şimdi bu ismin yerine yeni bir isim belirleme ihtiyacı duyulacaksa da buna ancak o inancın, o ibadetin sahipleri karar verebilir ki bu işler doğallığında oluşur. İsim verme işi hükümetin ya da bir derneğin, vakfın işi değildir.
Aslında kabul edilmek istenmeyen şey Alevilerin ibadet ve ibadethane olarak yaşadıklarıdır. Aslında kabul edilmek istenmeyen şey Alevilerin ibadethane olarak cami değil cemevini, ibadet olarak namazı değil, cemi kabul etmesidir. Oruç olarak ramazan orucunu değil Hızır ve muharrem orucunu kabul etmesidir. Cenneti ödül cehennemi ceza olarak kabul etmeyip insanı kamili esas alması ve devriyeye inanması esas sorun teşkil eden hususlardır.
Aslında sistemi rahatsız eden şey Alevilerin İslam diye kabul edilen her türlü inancı ve ritüeli reddedip kendine özgü inanç, ibadet, ibadethane ve ritüeller yaşamasıdır. Bu ritüelleri yaşarken de kimine göre bunları İslam’ın özü, esası olarak görmesidir. Ya da bu inanç ve ibadet ritüellerinin Alevilere özgülük taşıması ve bu özgünlükten kaynaklı birçok Avrupa ülkesinde Aleviliğin bağımsız inanç olarak kabul görmesidir.
Korktukları şey cemevinin adı değil Alevilerin inanç özgünlüğüdür.
Aşk ile